MUM GİBİ ERİYORLAR

Onikiada'nın Yunanistan'a geçmesinden sonra planlı bir şekilde Türk kimliği ortadan kaldırılmaya çalışılır. Okulların kapatılması, ibadetin baskı altına alınmasıyla Yunan Hükümeti, Onikiada'daki Türk kimliğinin yok edilmesi için en önemli adımları atar.

 
 
 
Bunlar yapılırken de Türkiye, Onikiada'da "azınlık yaratmaya çalışmakla" suçlanır. Bir anlamda "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır"... Yunanistan'ın önde gelen etkili gazetelerinden Eleftheros Tipos 22 Kasım 2000'de Yunanistan'ın Ankara Büyükelçiliği'nden Atina'ya gönderilen bir belgeyi yayınlar. Bu belgede Ankara'nın Rodos'ta bir azınlık sorunu yaratma planı olduğu iddia edilmektedir. İddialar bu kadarla sınırlı kalmaz. Aynı belgede Müslüman Kardeşlik ve Kültür Derneği'nin Türkiye'nin Rodos Başkonsolosluğu tarafından yönlendirildiği de öne sürülür. Yunanistan'ın Ankara Büyükelçiliği'nin 2000 yılı raporuna göre, Rodos ve İstanköy'de Müslüman dernekleri kurulması, Ankara'nın Onikiada'da bir azınlık sorunu yaratmak istemesi olarak değerlendirilir.

TÜRKLER'İN SAYISI...

2. Dünya Savaşı'ndan sonra 7 Mart 1947'de Yunanistan'ın Onikiada'yı resmen devralmasıyla, deyim yerindeyse Türkler iki arada bir derede kalır. Bir tarafta doğdukları, büyüdükleri topraklar, diğer tarafta Yunan yönetimi. Türkler bu açmazı, Türkiye'ye tercih ederek aşarlar. Bu dönemde Onikiada Türkleri'nin büyük bölümü Türkiye'ye göç eder. 1947'deki nüfus sayımına göre Rodos'ta 94, İstanköy'de 51, Leros'ta 1 Türk vatandaşı olduğu ortaya çıkar. Sayım, dini açıdan da önemli rakamları ortaya koyar. Bu sayıma göre Rodos'ta 4 bin 321, İstanköy'de bin 726 Müslüman yaşamaktadır. Ancak 1951 yılından sonra Onikiada'da yaşayan Türklerin veya Müslüman cemaatin sayısı konusunda net bilgiler bir türlü ortaya çıkmaz. Çünkü Atina yönetimi, Türk ve Müslüman cemaati Yunanlaştırma politikası çerçevesinde 1951 yılından sonra yapılan nüfus sayımlarında "anadil" ve "din" gibi soruları sormamaya başlar.

Onikiada Türkleri için dönüm noktası ise Türkiye'nin 1974 yılında Kıbrıs'a düzenlediği Barış Harekâtı olur. 20 Temmuz 1974'den sonra Onikiada Türkleri için hiçbir şey bir daha eskisi gibi olamayacaktır. Rodos ve İstanköy'de hava biranda gerilir. Camilere, Türkler'e ait araç, dükkan ve evlere ses bombaları atılmaya başlanır. Bazı Türkler yol ortasında dövülür. Bu gergin ortam, 1947'den sonra Türkiye'ye yönelik ikinci bir göç dalgasının başlamasına neden olur. Çoğu Türk, mallarını ya çok ucuza satarak ya da güvendikleri Yunanlılar'a vekalet verip Türkiye'ye göç eder. Çoğu, akrabalarının bulunduğu İzmir'e ve Marmaris'e yerleşir.

Göç dalgasının bitmesinden sonra, Rodos ve İstanköy'deki Türkler'in sayısı azalır. Eski Türk mahallelerinin yerlerinde metruk binalar, boş araziler göze çarpmaya başlar. Rodos'taki Türkler'in genellikle kentin her bölümüne dağılmış olarak hayatlarını sürdürmelerine karşın, İstanköy'de durum biraz farklıdır. İstanköy'de Türkler ağırlıklı olarak Germe köyünde yaşar. Kent merkezine adetâ bitişik olan Germe Köyü'nde bulunan birçok lokanta ve kafeteryanın adında Türkçe isimlere rastlamak mümkün olurken, Türk kahvesinde Türkler'in Türkçe konuşmasına şahit olmak zordur. Germe'nin nüfusu geçen yüzyılın başından buyana sürekli değişiklik gösterir. 1922'deki nüfusu 771'ken, 70'li yıllarda bine kadar çıkar.

Germe'de yaşayan Türkler'in çok azı Türk vatandaşıdır. Tamamına yakını ise Yunan vatandaşlığını korur. Bugün Rodos'ta 3 bin 700, İstanköy'de de 2 bin kadar Türk hayatını sürdürmeye çalışmaktadır. Bu Türklerden bir kısmı aynı zamanda Türk vatandaşıdır. Ancak, Yunan makamları ile sorun yaşamamak için bunu gizlemeyi tercih ederler. Aynı zamanda Yunan vatandaşı olmak, doğdukları topraklarda biraz daha rahat yaşayabilmeleri için güvence teşkil eder.

Ölmek var dönmek yok

Bugün, Onikiada Türkleri'nin dini vecibelerini yerine getirme ve dini kimliklerini koruyabilme açısından en önde gelen sorun, "Rodos'taki Türk Cemaati'nin dini liderinin sıfatı ne olacak?" sorusuyla ortaya çıkar. Yunanistan, daha 1928 yılında yaptığı bir düzenlemeyle Batı Trakya'daki müftülükleri hukuki bir statüye kavuşturmuştur. Ancak, bu düzenlemenin olduğu yıllarda Onikiada, İtalya'da olduğu için, sözkonusu düzenleme doğal olarak Rodos ve İstanköy'deki Türk cemaati için geçerli olmaz. O dönemdeki nüfus kayıtları Rodos'ta 11, İstanköy'de 4 imam olduğunu gösterir. Onikiada'nın Yunanistan'a geçmesinden sonra Yunan hükümeti, "Rodos Müftülüğü'nün" varlığını gayrı resmi olarak kabul eder ama Rodos Müftüsü Süleyman Kaşlıoğlu'nun işgal hükümetleri tarafından verilen maaşını keser. Bu durumu dönemin Rodos Başkonsolosu 20 Mayıs 1947'de Ankara'ya yazdığı raporda dile getirir. Başkonsolosun yaptığı değerlendirme ilginçtir:

"Onikiada Türkleri'nin en zekisi ve işe yararı olan Kaşlıoğlu'nu elde tutmak bir zarurettir. Bu zatın başka tarafa sığınmağa mecbur kalması Onikiada Türkleri'nin mukadderatı bakımından pek zararlı neticeler verebilir. Bu itibarla tahsisatının tarafımızdan verilmesinin çok faydalı olacağını ve ayda elli doların kafi bulunduğunu arzederim"

MÜFTÜ KRİZİ..

Oysa, Rodos Müftüsü Kaşlıoğlu bu dönemde "Yunanlar'ın adamı" olarak görülmektedir. Kaşlıoğlu'nun vefatından sonra 1989 yılı sonunda Gümülcineli bir başka imam Rodos'a gelir. Çakır Selimoğlu İsmail. Ama kendisi İsmail Çakıroğlu adını kullanır. Gelme sebebi tamamen ekonomiktir. Kendi deyimi ile "ekmek parası" için bu görevi kabul eder. Çakıroğlu'nun acıklı bir hayat hikayesi vardır.

Oğlu, 1974 yılında Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesinin ardından Yunanlıların büyük baskısı altında kalmış. O dönemde askermiş. Dövmüşler, hapse atmışlar. Bu trajedi Çakıroğlu'nun oğlunun şizofren olmasıyla sonuçlanmış. İsmail Hoca şimdi, ayda kazanabildiği 440 Euro ile bir taraftan yarı aç yarı tok geçinmeye çalışırken, arttırabildiği kadar parayı da oğlunun tedavisi için Gümülcine'ye gönderiyor.Çakıroğlu'nun Rodos'a geldiği dönemde, İhsan Kayserili müftü vekilidir. İki yıl birlikte çalışırlar. Bu dönemde İhsan Kayserili İsmail Çakıroğlu'nu uyarır. "Yunan seni kandırmaya çalışıyor" der. "Yunanın derdi müftülüğü ortadan kaldırmaktır. Seni müftü kabul etmeyip oyalıyorlar" diye dikkatini çekmeyi de ihmal etmez. Ama bu uyarılar sonuç vermez. İsmail Çakıroğlu'nun "Rodos Müftüsü" olma yönünde bugüne kadar yürüttüğü gayretlerinden bir türlü sonuç çıkmaz. Ama Çakıroğlu hiçbir baskıya ve tehdide boyun eğmeden bugün de sarığını, cüppesini çıkarmadan Rodos sokaklarında dolaşıp durur.

Mahkemeye başvuracakmışsınız?

"Yok diyor beş on para verelim vazgeç bu davadan". Sigortam bile yok benim

Sadece sigorta için mi gideceksin mahkemeye

Hayır efendim. Ben müftüyüm. Benim haklarımı, müftüler ne hakka sahipse ben de aynısı istiyorum. Bunu kabul etmezseniz ben AİHM'e gideceğim. Başbakanlığa, Dışişleri bakanlığına dilekçe verdim.

Sonuç geldi mi?

Gelmedi efendim. Kaç kere verdim. "Teşekkür ederiz müftü efendi" diyorlar. Ama çeşit çeşit değiştiriyorlar. Bu benim onuruma dokunuyor.

Patmos'da siz çok ciddi tavır koymuşsunuz. Neler oldu Patmos'ta?

Buranın Cumhurbaşkanı orada, Rahmi Koç'lar orada. Protokol gereği masaya isimleri koyuyorlar. Ama müftü kelimesinden kaçıyorlar. Ben yemeğe geciktim biraz. Ben aldım o kağıdı elime. Bir kız beni buyur etti. Gelenleri oturtuyor. Ben de sarıkla cüppeyle gitmiştim. Ben de dedim ki, "Ben Rodos'un müftüsüyüm, Rodos Müslüman halkının müftüsüyüm" dedim. Cüppeyi sarığı paaat attım önlerine "Beni böyle kabul ediyor musunuz. Ben Rodos Müslüman halkını temsilen geldim ben Rodos müftüsü olarak geldim" dedim yine.

Sonra ne oldu.

Sonra yazdım ben Papadnreu'ya. Dedim ki, "Ben haklarımı istiyorum. Ben imam değilim, ben hoca değilim, ben muhtar değilim, ben Rodos müftüsüyüm"

Sonuç alabildin mi?

Sen Rodos Müftüsüsün" diye bana yazı gönderdi. Ama şimdi, "Bu yanlış olmuş" diyorlar. Bir kadın vali vardı, Diyor ki, "Bir budala kurnazı suları karıştırıyor burada"

Peki neden sizi müftü olarak tanımıyorlar

Yunanistan'da 10 tane müftülük tanınmış zamanla. Dedim ki, " Ne zaman olmuş bu. O kanun çıktığı zaman Rodos sizin değildi ki. 10 tane müftüden üç tane kalmış şimdi. Peki altı taneye ne oldu. Nazar mı deydi

Ondan sonra ne oldu?

Ölüm var dönüm yok. Yaşımız yetmiş işimiz bitmiş ama ben bitmedim daha. 92 yaşına kadar meydan var. Ben bu işi kazanmadan ölmeyeceğim. Ya öleceğim, ya da kazanacağım.

YARIN: YOK OLAN TÜRK KÜLTÜRÜ VE OSMANLI VAKIFLARI